ALEXANDRA KOLLONTAİ

İlber Ortaylı’nın bir kitabını okurken rast geldim bu kadının ismine. Hakkında birkaç araştırma yapınca ilgimi çekti ve bahsetmek istedim. Kollontai; Rus komünist diplomat, Sovyetler Birliği Norveç elçisi ve Sovyet hükümetinin ilk kadın bakanı olmuştur.

St. Petersburg’da aristokrat bir baba ve Finlandiya kökenli köylü bir annenin kızı olarak 31 Mart 1872’de dünyaya geldi. Ev içinde bile sınıf ayrımını gözlemlediği bir sistem vardı, evdeki hizmetçileri görüyor ve insan gibi yaşamadıklarını düşünüyordu. Rus toplumundaki sınıf ayrımının haksızlıklarına çabuk varmıştı. Ailesi tarafından iyi bir eğitim alması sağlandı, birkaç yabancı dil (Almanca,Fransızca,Fince) öğrendi fakat ailesinin kadınların üniversite okumaması gerektiği düşüncesiyle üniversiteye yollanmadı. Kollantai, burjuva bir ailenin kızı olarak ekmek elden su gölden bir yaşam tarzını eliyle iterek işçi sınıfının ve kadınların hakları için savaşmayı seçti.

Alexandra 19 yaşında, uzaktan akrabası olan Vladimi Kollantai ile bir evlilik gerçekleştirdi ve bu evliliğinden bir çocuk meydana getirdi. Daha sonra evliliği benimseyemedi ve çocuğunu annesine bırakarak Zürih’e ekonomi okumaya gitti. Daha sonra Rusya’da yeraltı devrimsel eylemlere katılıyor, toplantılar düzenliyor,yazılar yazıyor ve dağıtıyordu. Aynı zamanda ”Kadın Sorununun Toplumsal Temelleri” adlı bir kitap yazmakla da meşguldü. Yaptığı yasa dışı etkinliklerden sonra tutuklanmamak için Almanya’ya yerleşti ve Almanya Sosyal Demokrat Partisine üye oldu, ülkenin çeşitli yerlerindeki propagandalarda yer aldı.

Clara Zetkin (devrimci sosyalist ve Alman politikacı ve kadın hakları savunucusu) ile beraber 8 Mart gününün her yıl Uluslararası Çalışan Kadınlar Günü olarak kutlanması teklifini sundular.

Fransa, Danimarka, İsveç ve İngiltere gibi ülkelerde aile ve analığı koruma konularında konferanslar düzenledi. Kollontai sayesinde kadınlar yasal eşitlik, eğitim ve oy hakkı kazandılar aynı zamanda evliliğin ömür boyu sürmesini de engelleyen yasalarda destekçi oldu. Meşru ve gayrimeşru çocuk ayrımının kalkması gerektiğini savundu.

Kollontai’a göre bir kadın bir erkek kadar eşit haklara sahip olmak istiyorsa iki koşul vardır : 1- Kadının kendi maddi gelirinin olması. 2- Cinsel ahlak kavramının değişmesi gerektiği.

Eski zamanlardan beri kadın ve erkeklere biçilen toplumsal rollere bakacak olursak Kadın; vicdan sahibi, affedici, yuvayı toparlayıcı, çocuklara bakıcı, eşine ne olursa olsun bağımlı iken Erkek; para kazanan, güçlü, iş sahibi, koruyan, kollayan rolleri biçilmiştir.

Kollantai ise oluşan ve gelişmeye devam eden kapital sistem içinde kadının kendi parasını kazanması gerektiğini, söylemektedir. Eskisi gibi eve bağımlı, küçük bir üretim yapan kadınların olmaması gerektiğini söyler, dünya gelişmekte ve değişmekteyken insan psikolojisinin de bununla değiştiğini ve ayak uydurulması gerektiğini düşünür.

Kadın çalışacak evet ama çocuklar ne olacak dediğimiz sırada Kollontai, devletin aş evleri, çocuk bakım evleri gibi oluşumların bu yönde faydalı olacağını düşünür.

Marksizim ve Cinsel Devrim kitabının ‘Yeni Kadın” kısmında burjuvazi kadınlar ve gerçek kendi öz benliğine ulaşmış, üretim sınıfına dahil olup parasını kazanan kadınları kıyaslamaktadır. Burjuvazi sınıfın kadınları; eski zamanlardan gelen törelere aşırı bağlanmış ve bu yüzden aşkı için her şeyi yapabilecek, duygusal, dramatik ve kendi öz benliğinin farkında olmayan kadınlarken Yeni Kadın; kendi öz benliğinin farkında, ilgi alanlarına sahip (bilim,sanat,müzik,edebiyat vb.) üretim yapan kadınlardır. Kendi öz benliklerinin farkında olduklarından toplumsal dayatmaları reddederek bir erkek boyundurluğuna girmeyi reddetmiş fakat tutkulu aşklarda yaşamışlardır. Yaşadıkları aşkların bitmesi gerektiğini düşündüklerinde bitiren ve bunu dramatize etmeyen kadınlardır yeni kadınlar. Kendi öz benlikleri için savaşan kadınlardır.

Kadın, bir erkekle evlendiği zaman erkeğin malı olduğu düşüncesinin yıkılması gerektiğini söyler. Kadın, manevi bir bağımsızlık kazanmalıdır ve Kollontai bunun maddi bağımsızlık kazanmaktan daha zor olduğunu söylemektedir. Sebebi ise eski zamanlardan beri gelen toplumsal cinsiyet rolleridir.

Kollontai, burjuvazi sınıf evliliklerin ellerindeki mal ve mülklerin çocuklara kalabilmesi için bir yasal tapu olarak görüyor ve kadının bu konumda sadece çocuk doğuran bir konumda olduğunu söylüyor. Proletarya sınıflardaki birlikteliklerin sevgi üzerine inşa edildiğini düşünüyor.

Kollontai,kısaca maddi ve manevi bağımsızlığı savunmaktadır. Bir erkek nasıl toplumda hor görülme yaşamadan çalışabiliyor, evlenmeden önce tutkulu aşklar yaşayabiliyor, istediği ilgi alanına yönelebiliyorsa kadın da bunları yaptığında hor görülmemelidir.

Kollontai, 9 Mart 1952’de, sekseninci doğum gününden kısa bir süre önce geçirdiği bir kalp krizi sonucu hayata veda etti.

Kısa zaman süresince tanıdım ve kaliteli bir insan olduğuna inandığım bu kadının daha bir kitabını okuyorum. İleri ki zamanlarda başka bir kitabını okurken başka bir yazıda bahsederim. Esenlikler.

Yorum bırakın

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın